Aktif Gebe..

Hamilelik sürecim geri doğru gitmeye başladı sanki. Gün geçtikçe daha aktif, daha tezcanlı oluyorum. Arada yine sancılar geliyor ama geldikleri gibi gidiyorlar. Annem, babam Ankara’ya döndüler. Doğum olması durumunda nasılsa 4 saatlik yol, yetişirler diye düşündük. Zaten evin çok kalabalık olmasının beni bazen bunalttığını söylemiştim.

Ne kadar aktif olduğumdan bahsediyordum değil mi? Sabah 7’de kalktım, 2 bölüm House izledim. 4. sezon finali beni fena ağlattı. Sonra güleyim diye Cem Yılmaz filan izledim. Bu arada 2 saat kestirdim. Sonra alışverişe çıktık, hala eksik birkaç şey vardı, onları aldık. Evde bir türlü çerçeveletmediğim resimler ve etaminler vardı, onları çerçeveciye bıraktık. Koca göbeğim bunların hiçbirine engel değil. Hatta yorgunluklarım da azaldı. 

Yarın akşam eşimin İstanbul dışında bir işi çıktı. Gece geri dönecek ama yine de bir şey olursa diye panik yaptım. Sonra pek de yarın doğuracakmışım gibi hissetmediğimden rahatladım. Bugün komşunun biri karnımın inmediğini söyledi yine. İnmeyecek galiba. Yarınki kontrol de herzamanki gibi geçecek, Cuma’ya gün verecek, sonra da Cumartesi sezaryen olacak gibi 😦 Buna biraz sıkılıyorum ama bebeğim sağlıklı bir şekilde doğsun yeter ki. Her şey olacağına varsın diyip beklemeye devam ediyorum…

Sezaryen vs Doğal Doğum

Sabahtan yine doktor kontrolü vardı. NST’de baya hareketliydi, bende de hiç sancı görünmedi. Kilosu 4200 gr olmuş. Doktor ” eğer boyun uzun olmasaydı sezaryene alırdım seni ama bebek biraz daha büyüse bile, doğurabilirsin diye düşünüyorum,” dedi. Ben de “doğururum elbet, merak etmeyin,” dedim. Ama gecikme durumunun bir şeylerin istenildiği gibi gitmediğini gösterdiğini, o yüzden hafta sonuna kadar açılma olmazsa sezaryen olasılığını düşünmemiz gerektiğini söyledi. Bu konuşma beni biraz endişelendirdi. Daha önceki acı deneyimimizde epidural anestezi eşliğinde doğal doğum yaptığım için nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Ama sezaryen bana çok yabancı. Nasılsa doğal doğum yapacağım diye düşündüğümden hiç araştırmamıştım. 

Doğal doğumu bir kadının doğayla yüzleşmesi olarak düşünüyorum. O sancılar o kadar şiddetli olmazsa o kadar güçlü ıkınıp bebeği dışarı itebilmek mümkün değil. Bu ıkınma sürecinin sonunda bebek doğduktan sonra da tüm acılar diniyor ve anne müthiş bir mutluluk hissiyle sarhoş oluyor. İşte bu sarhoşluğu hayal ediyorum ve içimde zerre kadar bile korku olmuyor.

Sezaryen ise bildiğiniz ameliyat ve bana çok soğuk geliyor. Karnımı kesecek olmaları fikri içime korku düşürüyor. Komplikasyon olasılığı çok yüksek diye düşünüyorum.

Ben tüp bebek sektöründe çalıştığım için etrafımdaki kadın doğum doktorlarının çoğu sezaryen yanlısı. Hatta birkaçıyla benim hamileliğim sebebiyle bu tartışmaya bile girdik. Doğal doğum yapmak istediğimi söyleyince bana “deli misin niye o kadar acı çekeceksin ki, teknolojiden yararlansana,” dediler. Doğal doğumla ilgili çok hoş olmayan detayları anlatarak beni korkutmaya çalıştılar. Ben onlara elimden geldiğince açıklamaya çalışsam da sonuçta hep benim acı çekmek isteyen bir deli olduğuma karar verdiler. Bu kişilerin doktor olduğuna inanabiliyor musunuz? Sonraları yine sektörden bir arkadaşımla konuşurken tüp bebek doktorlarının olaya bu şekilde bakmalarının bu bebekleri uzun uğraşlar sonrasında elde etmelerinden kaynaklandığını söylemişti. Yine de ne olursa olsun ilk tercihin sezaryen olması hala benim kafama yatmıyor. Çünkü korkuyorum. Doğal doğumdan korkanlar varsa onları da anlamak lazım. Burada doktorların etkisi çok büyük elbette. Bu konuyu daha fazla kurcalamadan yazımı bitireyim en iyisi.

Son günler mi acaba ???

Bugünü de geride bıraktık. Kiminle konuşsam aynı soru; “Doğurmadın mı daha ??”

Ben de sürekli an kollamaktan, kendimi dinlemekten sıkıldım. 2 gündür erkenden kalkıp babamla Bebek’e yürüyüşe gidiyorum. En az 1 saat yürümüş oluyoruz. Gün içinde de film izlemek, kitap okumak gibi aktivitelerle vakit öldürüyorum. Beklemek kelimesinin tam karşılığıdır benim şu durumum.

Evdeki herkes günün çeşitli saatlerinde, telefon açan çeşitli insanlara Tuna’nın hala gelmediğini çeşitli espirili şekillerde açıklıyor. Bu durum beni biraz bunaltıyor aslında ama yapacak birşey yok. Gecikince böyle oluyormuş demek ki. Bugün 40 hafta bitti. Aslında tam da bir gecikme yok. Ama nedense hep daha erken geleceğini düşünmüştüm.

Oğlumla konuşuyorum. Dışarısının güzel olduğunu anlatıyorum, gel artık diyorum ama bunların pek işe yaradığını da sanmıyorum. Aramızdaki o iletişimi kayıp mı ettik diye tasalanıyorum bazen. Çünkü bu ilişkiyi öyle güçlü hissediyordum ki sanki ben gel deyince hemen geliverecek gibiydi. Ama öyle olmuyor. Her şey planlanmış ve ben bunun dışındayım gibi. Belki balığım da bunların dışında. Beni ne kadar çok sevdiğini ve ayrılmak istemediğini düşünerek teselli oluyorum.

Dün, Çok Film Hareketler Bunlar’ı izledim. Bugün Fatih Akın- Soul Kitchen. Orhan Pamuk devam, bir de Beyaz Kale’yi okuyorum arada. Bakalım oğlum ne zaman gelecek???

Tahmini doğum tarihi: 08.09.2010

Doğumun bugün gerçekleşeceğini düşünüyordum başından beri. Henüz bugünü sonlandırmadık ama olasılık giderek daha da azalıyor. Sabahtan muayene vardı, açılma yok, bebek iyi. Eşimin ailesi bir süredir bizdeydi zaten, artık annem ve babam da geldi. Bu durum beni daha da heyecanlandırıyor tabi. Dün akşam yine yürüyüş yaptım, gündüz de hastaneden sonra yürüyüş yaptım Nişantaşı’nda. Sonra arkadaşlarımızla buluşup Beylerbeyi’ne gittik. Kısaca elimden geldiğince geziyorum. Zaten eve girince çok sıkılıyorum. Sabırsızlanmaya başladım, yerimde duramıyorum. Bugünden gerçekten ümitliydim. Hala vakit var ama baya hızlı ilerlemesi lazım olayların.

Son günler…2

Çoook az kaldı. Hatta dün sabah doktora giderken açılmamın başlamış olduğundan emindim ama muayenede hiçbir şey çıkmadı 😦 Zaten artık 2 günde 1 gidiyorum doktora, sürekli NST. Benim sancı sandığım kasılmaların sancı olduğu doğrulanıyor NST ile ama doğumu başlatmak için yeterli değiller. Şimdiye kadar hiçbir NST’de hareketsiz kaldığı olmamıştı bizim minik balığımızın. Ama geçen sefer uykudan uyanması biraz uzun sürdü. Hemşire de gelip uyandırmak için hızlıca karnımı salladı. O kadar rahatsız edici bir histi ki, şaşkınlıktan tek kelime edemedim. Zaten balığımı öyle uyandıramadığını da görmüş oldu hemşire. Çünkü oğlum yine ben onu sevdikçe ve konuştukça uyandı ve hareketlerine başladı. Hemşireye de sinir olduk böylece. Uykularım da iyice azaldı. Sancılar oldukça uykum kaçıyor, birden heyecanlanıyorum. Beşiği ve alt değiştirme ünitesini elbette yatak odamıza kurduk ve beşiğe baktıkça içimi tarif edemeyeceğim bir heyecan kaplıyor. Buraya mı yatacak, buradan mı seslenecek bize beni kucaklayın diye..? 

Gece 4 saat uyuduğum halde gündüzlerimi de gezerek geçiriyorum. Çünkü anlaşılan o ki bu kasılmalar bir süre daha devam edecek ve ben de bekleyeceğim. Bu bekleme sürecinde oyalanmak adına arkadaşlarımla geziyorum. Arkadaşlarım için yanlarında her an patlamaya hazır bir bombanın gezmesi biraz korkutucu olsa da sanki hiç hamile değilmişim gibi, eski günlerdeymişiz gibi sohbetlere dalıvermenin bana iyi geldiğini gördükçe ellerinden geleni yapıyorlar. Sadece arada bir kasılmalarım olduğunda hepsi panik oluyorlar. Benim de gözümün önünden acilen hastaneye koşturduğumuz film kareleri geçiyor sürekli.

Son günler…

Doktorun ilk söylediği tahmini doğum tarihini hesap ederek geri sayıyorum aslında. İlla da o gün olacak değil elbette ama 08.09.10 tarihinin de çok havalı olduğunu kabul etmek lazım. Bayrama kalmaktan korkuyorum. Doktor ya bayram için tatile giderse??? Benim bu konuyu konuşmam lazım onunla. Dün gece baya heyecan yaptım geliyo diye. Aslında hiç ağrı yoktu, sadece kasılmalarım vardı. Onlardan da tam emin olamadım, çünkü bebeğin sırtı kendini ittirince karnımı sertleştiriyor, kasılma gibi oluyor. Ama beni kim görse “senin daha 1 ayın var, karnın hiç inmemiş” diyor. “Ne 1 ayı yahu, yakında doğuracağım ben” desem de dinletemiyorum. Nasıl olacak bu karın inmesi bilmiyoruz ama karnın inince bir rahatlama geliyormuş ama sık sık tuvalete gidiyormuşsun. Ben şu anda da rahatım aslında ve yeterince sık tuvalete gittiğimi düşünüyorum ama bunun daha ötesi de mi var, bekleyip göreceğiz demek ki…

Dün bitirdim İstanbul Hatırası- Ahmet Ümit’i. Dilini çok beğendim, sıkmıyor ve akıcı. Ama bir cinayet romanı olması açısından daha akılcı olmasını beklerdim. Sikke- Gravür- Cinayet yeri bağlanısı kitabın ortalarından önce kendini gösteriyorken bizim komiser son 40 sayfada anlıyor durumu. E tabi biraz geç oluyor. Ama İstanbul’un tarihini işlemesi açısından çok beğendim kitabı. Oğlumuz büyüyünce hepbirlikte çıkıp gezelim istedim İstanbul’un tarihi yerlerini. Hem dünyanın en güzel şehrinin tadını çıkarmak, hem de böyle bir tarihi yerinde görmek, tanımak gerek.

Dün gece büyük bir heyecanla başladım Orhan Pamuk- Manzaradan Parçalar kitabına.

Amerikan Hastanesi Doğuma Hazırlık Kursu’ndan Notlar- Sağlam Çocuk İzlemi

Kurstan notlarla devam edeceğim. Yine harika bir dersti. Bu dersi Dr. Aylin Şimşek’den aldık. Notlar biraz karışık görünüyor ama bilgiler çok kıymetli…


* İlk 6 ay günde 20-30 gram kilo alır. Haftada 150-200 gr da diyebiliriz.
* İlk 3 ayda 8 cm, 2. 3 ayda 8 cm, 3. 3 ayda 4 cm uzar. 1 yaşında yaklaşık 75 cm olur.
* Çilek, bal, yumurta beyazı, patlıcan, inek sütü allerjik olabilir, DİKKAT !
* 1 yaşına kadar inek sütü verme, kabızlık yapabilir.
* Gece beslerken;
   ışığı açma
   bebekle konuşma
   hızlı ve sessizce emzir
* Gece bez değiştirmek için uyandırma.
* Gece beslemesi 6 aydan sonra azalabilir.
* Gece uyanıp ağladığında yatakta yeniden uykuya dalmaya teşvik edilmeli.
* Yatak rutini oluştur: Banyo, masal, karanlık
* Kolik için:
   – Bebeği kucağına al
   – Ritmik hareketlerle gevşemesini sağla
   – Ilık banyo, masaj
   – Arabada gezdirme
   – Anne, süt ve süt ürünlerini kısıtlayabilir.
   – Anne; çay, kahve ve kola içememelidir.
* Bebekte ağlamayla birlikte yanakta egzama, kusma, ishal varsa inek sütü veya yumurta allerjisi olabilir.
* Ateş: koltukaltından 37,4 derece, rektal 38 derece, kulak 37,8 dereceden fazlaysa ateş var demektir.
* 3 aydan küçük bebekte ateş olursa doktora götür.
* Ateşi düşürmek için; giysilerini çıkar, ılık duş, ateş düşürücü ilaç
* Yenidoğan dışkısı koyu yeşil, yapışkan, kokusuz dışkı.
* Geçiş kakası 4-6 gün arasında olur, günde 4-8 kez, yeşil kahve
* Anne sütü kakası altın rengi, ekşi kokulu, pütürlü olur, anne sütünün yettiğini gösterir.
* Kusmada hırıltı, öksürük, solunum sıkıntısı varsa şiddetli reflü olabilir.
* Ateşli kusma, fışkırır şekilde kusma, beslenmek istemezse doktora götür.

Son olarak zehir danışma merkezi: 114

9. Ay

Doktor kontrolü: 3250 gram, baş aşağı dönmüş 🙂 Haberler harika. Ben biliyordum zaten oğlumun tekrar aşağı döneceğini. Zaten dün yaptığı hareketler de içeride hala bolca yeri olduğunu gösteriyordu.

Bu sefer doktorun muayenehanesine değil de Amerikan Hastanesi’ne gittim. Tüp bebek ekibiyle de iş sebebiyle tanışıyor olduğumdan çok eğlenceli bir kontrol geçirdim. Ayrıca eşimin anne ve babası da bize katıldılar. Minik balığımız da bu katılıma yüzünü göstererek cevap verdi. Tombik yanaklı bir bebek gelecek sanırım. Ama kime benzediğini de anlayamadık pek.

NST 15 dakika sürdü. Yine çok hareketliydi. O hareket ettikçe kalp atışları 160’a geliyor, hareketler durunca 120’lere düşüyordu. Birkaç kere de rahim kasılmaları oldu, normalmiş.

Dan Brown- Kayıp Sembol’ü bitirdim. Çok keyifli ilerliyordu, hatta uzun süredir hiçbir kitabın hatta filmin bile şaşırtmadığı kadar şaşırttığını söyleyebilirim. Fakat o son 30 sayfa yok mu… Kitaba “hep birlikte mutlu mesut yaşamışlar” finalini koyabilmek adına baya uğraşmış ama bu sırada okuyucuyu ne kadar sıktığını da anlayamamış. 

Kitap biter bitmez Ahmet Ümit – İstanbul Hatırası’na başladım. Kitabın kapağı beni benden aldı. İlk defa okuyacağım bu yazarı. Okuyan ve beğenen arkadaşlarım vardı, bakalım..

20 gün mü kaldı kavuşmamıza ???

Ya da tanışmamıza mı demeli? 

Dün bir arkadaşımın bebeğini görmeye gittik. Aslında doğum tarihi benimle aynı olacaktı ama onun oğlu biraz sabırsız çıktı. O kadar küçüktü ki bebek, kucağıma alırken önce korktum, sonra bebeğin kucağımda rahat ettiğini görünce ben de rahatladım. Bu kadar küçük bir insanın böylesine bilge olması ne büyük ironi…

Turquazoo’ya gittik. Doğum tarihi yaklaştıkça daha sosyal bir çift oluyoruz. Bebek geldikten sonra bunları yapmak zor olacağından mıdır acaba? Ama orada gezerken bir yandan ne kadar harika olduğunu düşündüm, bir yandan da oğlumla buraya ne zaman gelebileceğimizi hesaplamaya çalıştım. Onunla paylaşacağımız şeyleri düşündükçe çok heyecanlanıyorum.

Bugün kıyafetlerini ütüledim oğlumun. O minicik şeyleri ütülemek o kadar keyifli oluyor ki anlatamam. Sonra da aldığımız günden beri havalandırdığımız dolaba yerleştirdim kıyafetlerini. Yarın da beşiği ve alt değiştirme ünitesini temizleyeceğim.

Bu aralar film izleyip kitap okuyarak vakit geçiriyorum. Matrix serisini izledik tekrar. Tabi ben aralarda illa ki uyukladım. Kitap seçimini de hızlı okuyabileceğim, macera kitaplarından yana yaptım. Dan Brown, Kayıp Sembol okuyorum. Geçenlerde oğluma okumak için bir kitap aldım, şimdiden başladım ona okumaya. Bethoven Çorbayı Niye Fırlattı ? Ünlü bestecilerin hayat hikayelerini anlatan bu kitap aslında çocuk kitabı gibi durmasa da dili tamamen çocuklara hitap ediyor. Ben çok beğendim. Geçenlerde hava biraz serinken balkona çıkıp bir yandan Mozart dinleyip, bir yandan da onun hayat hikayesini oğluma okuyor olmak hem bana hem de ona çok iyi geldi. Bütün bu süre boyunca sürekli hareket ederek bana cevap verdi.

Hamileliğim boyunca sevdiğim müzikleri dinledim. Özellikle şunu ya da bunu dinleyeyim diye bir çabam olmadı. Ama çok sert müziklerden kaçındım. 
En sık dinlediğim isimler şöyle:

Havalar biraz serinledi. Hatta bugün balkonda otururken üstüme bir şal aldım…

8.Ay

Bugün doktor kontrolüne gittik. 2650 gr olmuş minik balığımız. Ama önceki ay başı aşağı konumlanmışken şimdi yine başı yukarıya dönmüş. Doktorum bunun pek sık görülmediğini, bu aylardan sonra dönmesinin daha zor olabileceğini söyledi. Ama benim minik balığımın ne kadar hareketli olduğunu hesaba katmıyor tabi. Doktorum başını aşağı döndürmezse normal doğum yapmanın riske gireceği bilgisini de verdi. Eskiden makat gelişi doğumları da yaptırırlarmış ama bebeğin en geniş yeri olan kafasının en son çıkacak olması çok büyük risk oluşturuyormuş. Ben bu konuda pek bilgi sahibi değildim. Her türlü doğum yapılır gibi geleneksel bir bakışım var çünkü olaya. Ama doktorumun kararlarına da güveniyorum. En azından bir çok kadın doğum doktoru gibi eften püften sebeplerle sezeryana yönlendirmiyor hastalarını. 

İlk defa NST’ye bağlandım bugün. 10 dakika sürdü. Sırtüstü yatmak zorunda olmak beni biraz rahatsız ettiyse de balığımın hareket ettikçe hızlanan kalp atışlarını duymak harika bir histi. Doktorun yanından biraz endişeli ayrıldım. Bu başın yukarıda olması durumunu geçen hafta yaşadığım streslere bağlıyorum biraz. Böyle düşününce daha da sinirleniyorum. Sonra kendimi telkin etmeye çalışıyorum. Bu öyle bir süreç ki en doğru olan eninde sonunda olacaktır. Benim yapmam gereken tek şey son aylarımın tadını çıkarmak..

Klimamızı taktırdık sonunda ve fil gibi olan ayaklarım birden indi. Yani etrafımdaki bir çok kişinin söylediği gibi bu şişliklerin tuzla bir alakası yokmuş. Tamamen sıcakla alakalı bir durum. Ne zamandır hiçbir terliğime, sandaletime sığamıyordum bu şişler yüzünden. Şimdi en azından birkaçını giyebileceğim.

Kendimi kitap okumaya veriyorum bugünden itibaren. Elimde Dostoyevski-Öteki kitabıyla selamlıyorum sizleri…