Bu sıralar en çok duyduğum soru bu. “İki çocuk zor olmuyor mu?” Bunu soranlar ya hiç çocuk sahibi olmayanlar, ya da ikinci çocukla ilgili kafası karışık olanlar. Benim cevabımsa çoğu zaman, “Yoo, zor değil,” şeklinde. Geçen gün oturdum, bu soruyu kendime sordum. Ben kolay kolay bir şeye “Zor!” demem. Yine de gün içinde beni bunaltan, çaresiz hissettiren, “Offff,” dedirten olaylar yaşıyorum. Bu anları pek yorum katmadan listelemeye çalışacağım. Zor muymuş, değil miymiş, buyurun siz karar verin.
1. Tuna’yı bir şeyler yaptırmaya ikna etmek bu günlerde, özellikle de kardeşten sonra en çok zorlandığım şey. Yemek ve uyumak en çok direndiği şeyler. Hiç üstüne gitmediğim dönemler de oluyor, bağır-çağır sofraya oturttuğum da oluyor. Hiçbirinde tam çözüme ulaşamıyorum, çünkü aslında Tuna, ona bir şeyleri dikte etmemden hoşlanmıyor.
2. Sava zaten kendi başına yürürken bile düşüp yaralanabiliyorken, bir de abisinin onu ittirmesi, yanından hızla geçerek onu korkutması bu düşmeleri daha da sıklaştırıyor. Sonrasında elimizde ağlayan bir ufaklık ve bu duruma içerleyen bir abi kalıyor. Her ikisini de ayrı ayrı sakinleştirmek gerekiyor.
3. Çocukların ikisini de aynı anda öğle uykusuna yatırmak üzerine yaptığım planlar çoğu zaman elimde patlıyor. Biri uyuyor, o uyurken diğerini uyutma çabalarım devam ediyor. Uyutma derken yanında beklemekten bahsediyorum aslında. Biraz da dil dökmekten. Neyse ki sallama, pışpışlama filan gibi efor isteyen alışkanlıklardan uzak durmaya çalıştım. Yine de yanında durmak bile zor gelebiliyor. Hele ki bir saat sürüyorsa uykuya dalması. “Tuna gözlerini kapatır mısın lütfen? Bak gözlerini kapatırsan hemen gelecek uykun, hadi oğlum…” “Sava, uyku zamanı geldi, başını yastığa koy lütfen. Bak buraya koyacaksın başını. Hadi oğlum…” Tam ikisi de uyudu, artık işime gücüme bakabilirim derken birisi, çoğunlukla da Sava uyanıyor ve ben hiç mola vermeden güne devam ediyorum. İkisinin de aynı anda ve en az bir saat uyuduğu günler ise paha biçilemez.
4. Tuna’nın ayaklarını yere vurarak yürümesi. Diyorum ki galiba bu yaştaki çocuklar bundan başka türlü bir yürüme bilmiyorlar. Ne zaman odadan odaya koştursa bütün ev inliyor onun adımlarıyla. Her seferinde “Ayaklarını yere vurmadan yürü Tuna,” demekten dilimde tüy bitiyor… Hiçbir işe yaramıyor.
5. Sava, abisinin minik parçalı legolarına bayılıyor. Tuna, kardeşi uyanıkken legolarla oynamasa da bazen istisna oluyor ve Sava bu fırsatı hiç kaçırmıyor. Hemen en minicik lego parçasını alıp, gözlerini de bana dikerek ağzına sokmaya çalışıyor. Ben hemen müdahale ediyorum, bu sefer de canı yanmış gibi ağlıyor.
6. Tuna bir kule yaptığında, arabalarını güzelce dizdiğinde Sava mutlaka gelip onları bozuyor. Tuna çok sinirlenip kardeşini ittiriyor. Bir güzel kavga ediyorlar.
7. Sava gece üçten sonra bizim yatağa gelmeyi iyice alışkanlık haline getirdi. Eğer inat edip onu yatağına yatırırsam bütün gece saat başı uyanıp ağlıyor. Bizim yanımızda olursa sabaha kadar kesintisiz uyuyor. Bu sefer de ben yamuk yumuk yatmaktan ağrılar içinde uyanıyorum yeni güne.
8. Tuna doğduğundan beri teknolojiye bağlıydı. Telefon, bilgisayar, ipad… Oynamaya başladı mı bir türlü bırakamıyor. Her seferinde bir kavga-gürültü çıkıyor.
Bütün bunlar çocuk olan evlerde zaman zaman yaşanabilir gibi geliyor bana. Çoğunlukla sakinliğimi korumaya çalışıyorum. Zor diyorsanız en zoru bunlar işte. Bunun dışında sayamayacağım, yazamayacağım kadar çok güzel şeyler oluyor. Aklımda çoğunlukla bu güzel anlar kalıyor ve yine biri sorduğunda, “Yoo, gayet keyifli,” diyebiliyorum. Hayat zaten böyle bir şey değil mi?