İki Çocuk Zor Mu, Ben Anlatayım Siz Karar Verin.

Bu sıralar en çok duyduğum soru bu. “İki çocuk zor olmuyor mu?” Bunu soranlar ya hiç çocuk sahibi olmayanlar, ya da ikinci çocukla ilgili kafası karışık olanlar. Benim cevabımsa çoğu zaman, “Yoo, zor değil,” şeklinde. Geçen gün oturdum, bu soruyu kendime sordum. Ben kolay kolay bir şeye “Zor!” demem. Yine de gün içinde beni bunaltan, çaresiz hissettiren, “Offff,” dedirten olaylar yaşıyorum. Bu anları pek yorum katmadan listelemeye çalışacağım. Zor muymuş, değil miymiş, buyurun siz karar verin.

IMG_7898

1. Tuna’yı bir şeyler yaptırmaya ikna etmek bu günlerde, özellikle de kardeşten sonra en çok zorlandığım şey. Yemek ve uyumak en çok direndiği şeyler. Hiç üstüne gitmediğim dönemler de oluyor, bağır-çağır sofraya oturttuğum da oluyor. Hiçbirinde tam çözüme ulaşamıyorum, çünkü aslında Tuna, ona bir şeyleri dikte etmemden hoşlanmıyor.

2. Sava zaten kendi başına yürürken bile düşüp yaralanabiliyorken, bir de abisinin onu ittirmesi, yanından hızla geçerek onu korkutması bu düşmeleri daha da sıklaştırıyor. Sonrasında elimizde ağlayan bir ufaklık ve bu duruma içerleyen bir abi kalıyor. Her ikisini de ayrı ayrı sakinleştirmek gerekiyor.

3. Çocukların ikisini de aynı anda öğle uykusuna yatırmak üzerine yaptığım planlar çoğu zaman elimde patlıyor. Biri uyuyor, o uyurken diğerini uyutma çabalarım devam ediyor. Uyutma derken yanında beklemekten bahsediyorum aslında. Biraz da dil dökmekten. Neyse ki sallama, pışpışlama filan gibi efor isteyen alışkanlıklardan uzak durmaya çalıştım. Yine de yanında durmak bile zor gelebiliyor. Hele ki bir saat sürüyorsa uykuya dalması. “Tuna gözlerini kapatır mısın lütfen? Bak gözlerini kapatırsan hemen gelecek uykun, hadi oğlum…” “Sava, uyku zamanı geldi, başını yastığa koy lütfen. Bak buraya koyacaksın başını. Hadi oğlum…” Tam ikisi de uyudu, artık işime gücüme bakabilirim derken birisi, çoğunlukla da Sava uyanıyor ve ben hiç mola vermeden güne devam ediyorum. İkisinin de aynı anda ve en az bir saat uyuduğu günler ise paha biçilemez.

4. Tuna’nın ayaklarını yere vurarak yürümesi. Diyorum ki galiba bu yaştaki çocuklar bundan başka türlü bir yürüme bilmiyorlar. Ne zaman odadan odaya koştursa bütün ev inliyor onun adımlarıyla. Her seferinde “Ayaklarını yere vurmadan yürü Tuna,” demekten dilimde tüy bitiyor… Hiçbir işe yaramıyor.

5. Sava, abisinin minik parçalı legolarına bayılıyor. Tuna, kardeşi uyanıkken legolarla oynamasa da bazen istisna oluyor ve Sava bu fırsatı hiç kaçırmıyor. Hemen en minicik lego parçasını alıp, gözlerini de bana dikerek ağzına sokmaya çalışıyor. Ben hemen müdahale ediyorum, bu sefer de canı yanmış gibi ağlıyor.

6. Tuna bir kule yaptığında, arabalarını güzelce dizdiğinde Sava mutlaka gelip onları bozuyor. Tuna çok sinirlenip kardeşini ittiriyor. Bir güzel kavga ediyorlar.

7. Sava gece üçten sonra bizim yatağa gelmeyi iyice alışkanlık haline getirdi. Eğer inat edip onu yatağına yatırırsam bütün gece saat başı uyanıp ağlıyor. Bizim yanımızda olursa sabaha kadar kesintisiz uyuyor. Bu sefer de ben yamuk yumuk yatmaktan ağrılar içinde uyanıyorum yeni güne.

8. Tuna doğduğundan beri teknolojiye bağlıydı. Telefon, bilgisayar, ipad… Oynamaya başladı mı bir türlü bırakamıyor. Her seferinde bir kavga-gürültü çıkıyor.

Bütün bunlar çocuk olan evlerde zaman zaman yaşanabilir gibi geliyor bana. Çoğunlukla sakinliğimi korumaya çalışıyorum. Zor diyorsanız en zoru bunlar işte. Bunun dışında sayamayacağım, yazamayacağım kadar çok güzel şeyler oluyor. Aklımda çoğunlukla bu güzel anlar kalıyor ve yine biri sorduğunda, “Yoo, gayet keyifli,” diyebiliyorum. Hayat zaten böyle bir şey değil mi?

IMG_7876

Kardeş Kardeş Geçiniyoruz…

Kardeşlerin arasındaki ilişkiyle ilgili ikinci çocuğumun doğumundan önce bir araştırma yapmıştım, hala onun ekmeğini yemekteyim. Size de faydası olursa ne mutlu bana.

IMG_5574İki çocuklu hayatla ilgili öneriler:

Yenidoğan çok fazla ilgiye ihtiyaç duysa bile büyük çocuğunuzla baş başa zaman geçirmeye özen gösterin. Size bir şey söylemeye çalıştığında onu dinleyin. Onunla aranızdaki özel bağı hatırlatın.

Bebekle ilgilenirken büyük çocuğunuzu dışlamayın. “Benim bebeği beslemem gerekiyor, sana bu sırada bir şeyler okumamı ister misin veya yanımda uzanır mısın, film izleyelim mi?” gibi.

Büyük çocuğunuza onun ihtiyaçlarını önemsediğinizi gösterin. Mesela bebek ağladığında “Bebek çok ağlıyor, sen bekle,” demek yerine “Bekle bebekcik, abinin ayakkabısını bağlıyorum,” diyebilirsiniz.

Büyük çocuğunuz kardeşine yanlışlıkla vurduğunda ve onu ağlattığında onu susturması, sakinleştirmesi için biraz zaman verin. Böylece kendini sorun çıkaran değil, sorun çözen olarak görecek ve bu hareketi tekrarlamamaya yönelecektir.

Çocuklar arasında karşılaştırma yapmayın. Sadece negatif karşılaştırmalardan değil, övgü içerenlerden de kaçının. “Sen bebek gibi bezine yapmıyorsun, tuvalete gidecek kadar büyüdün,” diyerek onu övdüğümüzde aslında aralarında bir rekabet başlatmış oluruz. Bebek büyüyüp tuvaleti kullanmaya başladığında büyük çocuk için bir tehtid unsuru oluşur. Zira o her şeyi kardeşinden daha iyi yaptığına inandırılmıştır.

Çocuklarınızı belli bir rolle sınıflandırmayın. Daha sevimli olan, daha hareketli olan, daha zeki olan… gibi. Büyüyen çocuklar bu sınıflandırmaların hepsini belli dönemlerde sergilerler zaten.

Çocuklar onları eşsiz bir şekilde sevdiğinizi duymak isterler, ikisini de AYNI sevdiğinizi değil. Onlara özel oldukları konuları hatırlatarak sevginizi dile getirin. “Duygularını çok güzel dile getiriyorsun. Bunu benimle paylaştığın için çok mutlu oluyorum.” “Seninle lego oynamaktan çok keyif alıyorum.” “Sen benim bir tanecik …..’sın. Benim oğlum olduğun için çok şanslıyım.” gibi.

Kardeşler kavga edebilirler, anlaşamayabilirler. Bunu bastırmak yerine kabullenin. Hayatlarının devamında çok işlerine yarayacak önemli bir deneyim edineceklerini unutmayın. Bu kavgalar sayesinde sevdiğin birine kızgın olabileceğini, üzülebileceğini ve bunun daha az sevmekle ilgisi olmadığını anlayacaktır. Birbirlerine düşüncelerini söylemenin daha olumlu yollarını bulmalarına yardım edebilirsiniz.

Bir Öykü: Mama ve Yemek

lezzet1Tabak, içindeki salçalı yoğurtlu Türkmen Mantısı’yla birlikte boca olup yere düştü ve ses mutfakta çınladı. Çocuğun kafası önünde, kaldırıp hiç kimseyle göz göze gelemiyor.

Anne, bebeğe mama yedirme telaşındaydı çocuk yemeğini dökmeden önce. Kevgire benzeyen bebek ağzına, iki damla mamanın ulaşması epey çaba gerektirir. Pirincin iyice yıkanması, güneşte çatırdayarak kuruması lazım. İyice kuruduktan sonra rondodan geçirilir ve elde edilen unla yapılır çocuğun ilk muhallebisi. Eskiden inek sütüyle hazırlanır, içine şeker de katılırken şimdi sade suyla yapılıyor ve herhangi bir tatlandırıcı eklemeden minik gurmeye servis ediliyor. Anne, bebeğin gözlerinin içine bakıyor. Sevmedi herhalde, diye düşünüyor. Gülümsüyor, bebeğin gözlerinin içi gülüyor. Çocuk “Anne,” diyor. Kadın duymuyor. Anneannesinin minik bardaklarındaki açık çaya, pötibör bisküviyi daldırıp yediğini hatırlıyor. Çocuk masanın altına doğru sokuyor kafasını, “Anne,” diyor. “Evladım önündeki yemeği yer misin çabuk.” Pötibör bisküvi çok ıslanınca kendini birden bırakıverirdi bardağın içine. Sonunda çayın dibi hamur haline gelir, kaşıkla yerdi. “Anne, bak.” “Yemeğini ye.” Üç yaşına girince yemeğe ilgisi ne kadar azaldı. Kardeşten diyorlar, ama kardeşi olmayan çocuklar da böyle. Her yemeği oyun havasına çeviremem ya. Ne yapalım, yediği kadar. “Bak sen mantı seviyorsun diye yaptı ablan, hadi yavrum ye güzelce. Tut bakalım kaşığını.” Kadın çocuğun eline kaşığı tutturup yine bebeğe dönüyor. Bebek, oyuncağı sağa sola vurup ses çıkarıyor. Anne gülümsüyor. “Aaaa, mamma, aç bakalım ağzını, afferiin.” “Anne,” diyor yine duymuyor kadın. “Anne bak tabağımı nasıl taşıyorum,” diye heyecanla sesleniyor çocuk. Kadın ona bakmadan “Yemeğini ye oğlum,” diyor. “Anne, baaak, nasıl taşıdığıma bak,” Kadın bakıyor, Amerikan servisin iki ucundan tutup tabağı havada gayet güzel taşıdığını sanan çocuk kayan tabağı fark edemiyor. Tabak önce çocuğun üstüne, oradan da yere iniyor. Şangırtıyla birden kesiliyor evin sesi. Bebek susuyor, anne çocuğun öne eğilmiş kafasına bakıyor, abla yere dökülmüş mantıya dikmiş gözünü. Çocuk biri bir şey söylese, diye bekliyor.

Kardeşle Tanışma

barış-8603Çocuğumun kardeşi olmalı mı? Kıskançlıkla nasıl başederiz? Kardeşi olmazsa bencil bir çocuk mu olur? gibi sorulara pek takılmadan hızlıca girdi hayatımıza minik Sava. Hamileliğim en beklemediğim dönemde başladı, ama ikinci çocuğu nasılsa yapacaktık diyerek sahiplendik bu minik aceleci bebeği. Sıra Tuna’yı bu habere ve haberle birlikte hayatında oluşacak değişikliklere hazırlamaya geliyordu. Malum, toplumumuz kardeşlerin birbirini kıskanmasından zevk alırmış gibi hep önce bu konuyu hatırlatıyor ikinci bebeğini bekleyen aileye. Ben de kılıçları önceden kuşanayım dedim, oturdum bununla ilgili bir araştırma yaptım.

Hamile kaldığımı öğrendiğimde bunu Tuna’ya ne zaman söylemem gerektiğinden emin olamadım. Çocukların zaman algısı bizimkinden farklı olduğu için dokuz aylık bekleme süresi onları yıpratabilir diye okudum. Ama bu heyecan verici bilgiyi uzun süre Tuna’dan saklamak da samimiyetsiz geldi. Öğrendikten birkaç gün sonra Tuna’ya söyledim. Abi olacağını duyunca çok sevindi. “Yaşasın, bizim de bebeğimiz olacak..!” Ona bu sürecin uzunluğunu mevsimlerle anlatmaya çalıştım. “Önce kış gelecek, kar yağacak. Sonra bahar gelecek, ağaçlar yeşil olacak, çiçekler açacak. Yaz geldiğinde daha ince giyineceğiz, belki havuza gireceğiz, güneş bizi çok ısıtacak ve kardeşin o zaman gelecek.” Bir süre sonra artık o da öğrenmişti. Yeni tanıştığı birine bile anlatıyordu. “Annemin kaynında bebek vay, kay yağcak, çiçek açcak, havuza dircez ve bebek delceeekk.” Yine de zaman zaman sıkıldığı, “Hadi delsin aytık bebeğimiz,” diye feryat ettiği oluyordu.

Bebek doğduktan sonra yaşayacakları ile ilgili de hazırlık yapmak gerekiyordu. Bu süreci anlatan ve çocuğu abi ya da abla olmaya hazırlayan çok güzel çocuk kitapları var. Ama yine de annenin ağzından duyacakları çok önemli. Bebeğin doğduktan sonra hemen onunla oynayamayacağını, meme emip, uyuyup büyüdükten sonra onunla oynayacağını defalarca, ama defalarca anlattım. Sanırım o kadar abartmışım ki “Kardeş geliyormuş, beraber oynarsınız,” diyenlere hemen açıklama yapıyordu Tuna. “Hayıy, önce meme emicek, uyuyup büyüycek, sonya otuymayı öyyencek, sonya oynuycaz.”

Hastanede bebekle bizi gördüğünde, evde ilk defa biz olmadan uyuduğunda neler hissedeceğini de önceden anlatmak gerekiyordu. Bebeği karnımdan doktorun çıkaracağını söyledim. Bunun için bir süre hastanede kalmamız gerekeceğini anlattım. Dedesinin onunla birlikte evde olacağını, beraber bizi ziyaret etmeye geleceklerini duyunca çok sevindi bu işe. Dedesi Ankara’dan gelene kadar da çok sevdiği arkadaşlarından veya abilerinden birinin onun yanında olacağını söyledim. Bu konuda da anlaşmıştık.

Doğum için evden ayrıldıktan sonra Tuna dayımın oğluyla oyun oynayıp televizyon izleyerek geçirmiş akşamını. Sonra Sava’nın doğduğu haberi gelince koltuğun üstünde zıp zıp zıplamış. “Yaşasın, Sava deldii…” Videosunu çekip bize gönderdiler, keyfime keyif kattı Tuna’yı öyle görmek. Ertesi gün bizi ziyarete geldiğinde Sava’yı hemşireler bebek odasına götürmüşlerdi. Güzel bir tesadüf oldu, çünkü Tuna’yla özlem giderebildik böylece. Yatağa gelip yanıma oturdu. Tabii Sava’yı sorup durdu. Sonunda kardeşi geldiğinde minik beşiğe minik elleriyle tutunup “Hoşdeldin Sava,” dedi. Onun kardeşine dokunmasına izin verdim. İlk iletişimi kendilerinin başlatması gerekiyormuş. Sıkça yapılan, “kardeşin sana bu hediyeyi getirmiş” yaklaşımının arada yapay bir iletişim oluşturduğunu, bu yüzden önerilmediğini söylemeliyim. Dokunmak ise en güzel yol. Sonra beraber fotoğraf çektirdik. Bu sırada Tuna, Sava’yı kucağına almak istedi ve biraz sıkıştırdı. Bebek pek tepki vermezken odadakiler “Dur, yapma,” dedikleri için Tuna biraz ağladı. Neyse ki çabuk sakinleşti. Ben Sava’yı emzirirken Tuna öbür yanımda ilgiyle izliyordu. Bir ara “Ben bi tadına bakiim mi?” diye sordu. Memeden bebeğe özel bir süt geldiğini, bu sütün bebeği büyüteceğini, isterse ona süt getirebileceğimizi söyledim. Yine de merakını gideremedi bu açıklama, memeyi açıkta bulduğu bir ara dilini değdirip tadına baktı. Neyse ki odada bulunan kimse bunu görmedi, ben de hiç sesimi çıkarmadım ve Tuna bununla ilgili hiçbir tepkiyle karşılaşmadığı için merakını gidermenin rahatlığıyla tekrar etmedi bu davranışını.

Tuna’nın uyku saati geldiğinde yatakta yanıma yattı, bir ara Sava da yatakta bizimleydi. Üçümüz beraber güzel bir uyku çektik. İkinci çocuğu kucağına almanın en güzel yanı buydu belki de. Her anı iki kat daha keyifli yaşıyordum. Tuna eve giderken zorluk çıkarmadı. Zaten neredeyse bütün günü bizimle geçirmişti. Ertesi gün eve dönmek için bizi almaya yine Tuna da geldi, hepberaber girdik eve. Artık dört kişilik bir aile olmuştuk.

Ev halimiz ve kardeş kıskançlığı denen durumla ilgili önlemlerimi sonraki yazılara bırakıyorum. Çocuk büyütürken en önemli şeyin çocukla iletişim kurabilmek olduğunu düşünüyorum. Böyle olunca her şey daha kolay oluyor.