Uyku mevzusu

Gece uykusunu 8-9 civarına aldığımdan beri uykuyla ilgili araştırmalar yapıyorum. Öncelikle bebeklerin büyüme hormonundan yararlanabilmeleri için erken uyumaları gerekiyor. Tabii erken uyuduğunda da çok sık bölünmemeli uykusu. Biz bu düzene geçtiğimizden beri gece 2 saatte 1 uyanmaya başladı, ben de başladım harıl harıl taramaya uykuyla ilgili yazılanları. 

En çok yararlandığım Dr.Sears’ın yazıları oldu. Linki burada:
Ben kısaca bir özet geçeyim:

Bebeklerin uyku döngüsü erişkinlerinkinden farklıdır. Erişkin bir insan uyumadan önce bazı rutin davranışlar sergiler. Bunlar kıyafetlerini değiştirmek, kitap okumak, müzik dinlemek gibi çeşitlendirilebilir. Bu uyku ritüelini takiben erişkin derin uykuya dalar. Bu sırada vücut ve beyin sessizdir, tam bir rahatlama söz konusudur. Yaklaşık 1,5 saat sonra REM uykusu başlar. REM: Rapid eye movement (Hızlı göz hareketleri) REM uykusunda beyin çalışmaya başlar. Bu sırada rüya görülür, sağa sola dönülebilir ve ihtiyaç varsa banyoya gidilir ve yatağa geri dönüp uykuya devam edilir. Uykunun bu iki hali gece boyunca dönüşümlü olarak devam eder.

Bebeklerde uykuya dalma yine erişkinlerdeki gibi bir uyku ritüeliyle başlatılmalıdır. Banyo, masal, müzik gibi. Bebekler kendi kendilerine uykuya dalamadıklarından çoğunlukla ebeveynlerinin yardımına ihtiyaç duyarlar. Uyumaya başladıklarındaysa erişkinlerdekinin aksine doğrudan derin uykuya dalamazlar. Önce REM uykusu ile başlarlar uyumaya. Bu da bizim en sık yaşadığımız “beşiğe koyar koymaz uyanıyor” durumunu çok iyi açıklıyor. Bebeklerin ilk uykuya daldıkları anda vücutlarının hala kasılmış bir halde olduğunu, düzensiz nefes alıp verdiklerini, gözlerinin hareket ettiğini, hatta emme hareketine devam ettiğini gözlemlemişsinizdir. İşte bunlar hafif uykuda olduklarının en açık belirtisi. Bebeği bu haldeyken beşiğine koyarsak sıklıkla uyanıp ağlamaya başlıyorlar. Uykuya dalamadan uyandırılmış olmanın siniriyle de daha zor dalıyorlar uykuya. İşte bu yüzden bebek derin uykuya geçtiğinde beşiğine bırakılmalı. Peki derin uykuya geçtiğini nasıl anlarız? Genellikle 20 dakika süren bu hafif uyku sonrasında bebek derin uykuya geçer ve nefesi düzenli olur, kasları tamamen gevşemiştir ve yüzünde herhangi bir hareket yoktur. Kontrol etmek için elini tutup kaldırıp bırakabilirsiniz. Hiçbir direnme olmadan pat diye düşecektir elini bıraktığınızda. İşte bu sırada beşiğine bırakılan bebekler derin uykuya devam ederler. Peki hep 20 dakika bekleyecek miyiz? Hele ki uyuturken de bir 20 dakika harcadıysak neredeyse 1 saat bebek kucağımızda öylece bekleyecek miyiz? Başlangıçta evet. Ama zamanla derin uykuya geçme süreleri daha kısalır ve bu kadar beklememiz gerekmez. Bu derin uyku da yaklaşık 1 saat sürer. 1 saatin sonunda bebeğin yeniden REM uykusuna geçtiğini hareketlenmesiyle anlarsınız. Bu sırada bebeğin uyanmasını gerektirecek herhangi bir durum varsa, açlık, ıslaklık, gürültü vs. bebek uykudan uyanır. Eğer her şey yolundaysa 10 dakikalık bir hafif uyku döneminden sonra derin uykuya tekrar geçer. Bu hafif uyku sırasında bebek tamamen uyanmış gibi de davranabilir. Bunu anlayana kadar bebeği iyice izlemek gerekir. Gerçekten uyandığını anladığınızda ya da ağladığında yatağından kaldırın. Yoksa sessizce bekleyin yeniden uykuya dalmasını. Tabii bebeğiniz yeniden uykuya dalmayı başaramayabilir. Bu durumda yine uykuya dalması için yardım etmeniz gerekebilir. Bebeklerin bu şekilde bir uyku döngüsünün olması ve uykularının erişkinlerden daha sık bölünmesi aslında bebeklerin hayatını kurtaran bir durumdur. Çünkü bebeklerin midesi küçük olduğundan sıkça acıkırlar ve derin bir uyku uyusalardı bunun farkına varamadan uyumaya devam eder ve kendilerine zarar verebilirlerdi. Yani bebeğimiz iyi ki de uyanıyor.

Böylece ben de diğer bütün konularda olduğu gibi oğlumun zaten neye ihtiyacı varsa onu yaptığına ve benim sadece onu anlamak için elimden geleni yapmam gerektiğine karar verdim. Onu yönlendirmemin çok doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü onun için en doğrusunun ne olduğunu o benden çok daha iyi biliyor.

Bebeklerinize güvenin, birçok şeyi bizden daha iyi biliyorlar. 

Kısa kısa…

– Tok ve uykusu olmadığı zamanlarda ellerine bakıp eğleniyo. Pek ses çıkarmıyo ama yakında çıkaracağının sinyallerini veren minik inlemeleri duyuluyor.

– Bazı geceler tamamen kendi yatağında uyuyor.

– Doktorların tavsiyesi üzerine geceleri hep sırt üstü yatırıyorum, gündüzleri yüzüstü uyumayı seviyo.

– Eldivenlere veda ediyoruz yavaş yavaş.

– İlk defa oğlum olmadan dışarı çıktım. Neredeyse 10 aydır her an birlikteyiz, eksik hissettim. Ama yine de iyi oldu.

– Gece uykusuna başlama saatini biraz daha öne aldık, banyo 19’da, 20.30’da uyku. Daha başarılı oldu sanki. Hem de büyüme  
   hormonu olayları işte…
– Dönence astık tepesine, hemen gülerek tepki verdi, çok tatlıydı.

– Dışarı pek çıkmıyoruz, eğer çıkarsak da bütün o süreyi hiç uyanmadan geçiriyor. Geçen 3 saat uyudu, biz o arada alışveriş
   bile yaptık.

Uykulu uykusuz geceler…

Saat 0.45, daha yeni daldı. Saat 18’den beri hiç uyumamıştı. Bu süre boyunca emzirme, sallama, kucaklama, tam dalıp yeniden ayılmaca gibi türlü yöntemler denendi ve benimle uyumak istediğine karar verildi. Direndim bizim yatağa alıp emzirerek uyutmamak için ama ancak böye uyuyabildi. Şimdi nasılsa uyudu, alsam yatağına diyorum, yok yok alırsam uyanır diyorum, ama böyle yatmak hiç güvenli değil diyorum, ama uykusuz kalmasından iyidir diyorum. Sonunda pes edip ben de kıvrılıveriyorum yanına. Artık o uyku nasıl bir uykudur tahmin edersiniz. 10 dakikada bir “ahh şimdi ezdim oğlanı galiba” korkusuyla uyanıp, bir oh çekip yeniden dalıyorum. 2 saat uyuyor oğlan, sonra 1 saat emme, alt değiştirme molası, sonra uykuya devam, ama bu sefer kendi yatağına yatırmayı başarabiliyorum. 2,5 saat de orda uyuyor, bense kendi yatağımda huzurla…

Sonra yine 1 saat emme. Sonra yine bizim yatakta 2 saat uyku. Kafamız karıştı…

İlk banyo…

İlk banyoyu 15 gün sonra yapabildik. Göbek düştü, hafif kanaması oldu, o geçti derken sonunda banyo zamanı geldi. Hastanede küveti doldurmadan su dökerek yıkamışlardı, biz de öyle yapalım dedik. Isıttık odayı. Havlumuz hazır, içine de bir tülbent serdik ki suyu daha iyi emsin. Temiz kıyafetleri de hazır. Vücudunu zeytinyağı ile yağlamayı düşündüğümüz için onu birkaç gün önceden kaynattık. Kullandığımız zeytinyağının 0 numara olmasına dikkat ettik. Bi kenara onu da hazır ettik. Hastanede Mustela’nın şampuanını kullanıyorlardı hem vücudu için hem saçı için. Oradan birkaç numune vermişlerdi, onunla başlayalım dedik. İşte hazırız artık banyo için. Öncesinde çok heyecan yapmış olmama rağmen oğlumu elime alır almaz rahatladım. Minik balık da önce ne olduğunu anlamamış olduğundan sanırım, biraz ağladı, sonra bizim, yani ben ve babasının güven verici sesini duyarak sakinleşti. Tek başına yapılacak iş değil, ama iki kişi oldukça keyifli bir şekilde başardık ilk banyomuzu fazlaca gözyaşı dökmeden. Yağlama faslında da bir güzel masaj yaptık. Bunları yaparken de gözlerinin içine bakarak konuştuk onunla. Bu masaj işini ailecek çok sevdik, yaşasın…
Daha sonraki banyolarını küveti doldurarak yaptırmayı tercih ettik. Böylece  üşümedi minik balık. Hem balığı suya atacaksın ki yüzecek, di mi? Suda olmaktan da çok keyif aldı ve hiç ağlamadı. 2 günde 1 banyo yaptıralım dedik. Yaz gelince her gün yaptırırız dedik. Şampuanını da Sebamed ile değiştirdik. Sonrasında yağ ve masaja devam…

Düzenimiz düzensizlik..

Bebeğin 40’ı çıkana kadar bir düzeni olmaz derler. Ben de bu düzensizliğin de bir düzeni olduğunu düşünüyorum. Annelerin çoğu, bebeklerin gün içinde yaptıklarını not ederek ne zaman emdi, kaç saat uyudu, kaç kere kaka yaptı gibi bebekler camiasında çok önemli olayları takip edebiliyorlar. Hatta bu bilgileri kayıt eden bazı teknolojik aletler bile var. Bebeksiz hayatımda hiçbir zaman anlam veremediğim bu fizyolojik olayların takip edilmesi durumu bebekli hayata geçiş yapınca kaçınılmaz bir durum oldu. Eğer bebek bakımını siz üstleniyorsanız bu durumları takip edeceksiniz, etmelisiniz. Çünkü bebeğin dilinden anlamanın başka yolu yok. Kaç saat önce emdiğini bilirseniz ağlamanın açlıktan olup olmadığını kestirebilirsiniz. Eğer her zamankinden az uyuduysa, o zaman uykuyu engelleyen bir sebep (mesela gaz problemi) aramaya başlayabilirsiniz. Kaka sayısı yeterliyse, bebeğin iyi beslendiğini anlayabilirsiniz.

Ben de bebeğimin dilinden anlayabilmek adına böyle bir liste tutmuştum bazı günler. Hem de bu liste sayesinde doktorun “kaç kere emiyo?” , “kaç kaka yapıyo?” sorularını yanıtlayabilmiştim. Bunları hatırlamakta ne var ki demeyin, bütün bunları uykusuzluk ve süt kafası fonunda yaptığınız için hatırlamıyorsunuz.

Benim düzensiz düzenimden bir örnek:

16.30 Uyudu
17.30 Uyandı
18.30 Kaka
18.35 Emme
18.55 Uyudu
19.00 Uyandı
19.25 Emme
19.45 Kaka, Emmeye devam
20.15 Emme Bitti
20.20 Uyudu
21.20 Uyandı
21.25 Emme
22.22 Emme Bitti
22.25 Kaka, Banyo
23.10 Emme
24.00 Emme Bitti, Uyudu
04.00 Uyandı, Emme
04.40 Emme Bitti
04.47 Uyudu
07.30 Uyandı, Emme
08.30 Emme Bitti, Uyudu
10.00 Uyandı, Kaka
10.38 Emme
11.00 Emme Bitti, Uyudu
12.20 Uyandı
12.23 Emme
12.50 Emme Bitti, Uyudu
14.20 Uyandı, Emme
15.10 Emme Bitti
16.00 Uyudu 

Evet işte hayatımız bundan ibaret. Oğlanın bu yoğun temposunun arasında onu birazcık sevebilirsek ne mutlu bize…

Süt olayı…


İkinci doktor kontrolümüze gittik bugün. Doğum kilosuna ancak ulaşmış. Bu biraz az gibi ama şimdilik endişeye gerek yok. Zaten dün gece gecelik, yatak, her yer süt oldu. Sonunda sütüm beklenen seviyeye ulaştı. Bunun için neler mi yaptım, hemen yazayım. Zaten kadınların üzerine konuşmaktan keyif aldıkları konuların başında geliyor sanırım. Bununla ilgili bir dolu kaynak bulabilirsiniz. 

Bunlar da benim deneyimlerim:

Hipp Natal Çay, Günde 2 fincan
– Bir kaç kuru incir veya kayısıyı suda kaynatıp o suyu günde 2 bardak içmek
– Tahin helvası
– Dere otu (Beyaz peynirli tostun içinde çok güzel bir kahvaltı oluyor)
– Yemeklere kimyon
– Bol bol su
– Memelerin sütle dolup taştığını hayal etmek..:)

Emzirmenin ne kadar da önemli bir mevzu olduğunu bilmiyordum başıma gelene kadar. Zaten anne olmadan bazı şeyleri anlayabilmek mümkün değilmiş, boşuna zorlamamalı. Bu süreçte sadece aileden gelen bilgiler yeterli olamıyor, araştırma yapmak gerek. Bunun için daha önceden kursa katılmış olmak da yeterli olmadı bana. Öncelikle sizinle aynı şeyleri yaşayan insanlara ihtiyaç duyuyorsunuz. İşte tam bu sırada Google emziren anneler grubu imdadıma yetişti. İlk postumda bir sürü anne cevap yazarak bana destek oldular. Sonra da internet dünyasına bambaşka bir gözle bakar oldum ve işte aşağıdaki siteler  bir çok konuda ufkumu açtı.

Bu sitedeki bir çok videoyu izleyebilirsiniz ama özellikle de “a perfect latch” harika. Bebeğin ağzının memeye tam olarak doğru yerleşmemesi belki de emzirememeye, sütün kesilmesine bile yol açabiliyor. Meme ucunun acımasına da doğru kavrayamama yol açıyor.

http://newborns.stanford.edu/Breastfeeding/FifteenMinuteHelper.html

Bu sitede de emzirme ile ilgili birçok faydalı bilgi içeriyor.

http://www.llli.org/NB/LVAprMay98p21NB.html

Burada da Sears ailesinin paylaştığı yararlı bilgileri bulabilirsiniz. Ben daha çok uyku düzeniyle ilgili kısmından yararlandım ama emzirme ile ilgili de epey başlık koymuşlar.

http://www.askdrsears.com/html/2/T020100.asp

Yine emzirme ile ilgili güzel bilgiler bulabilirsiniz.

http://www.kellymom.com/bf/index.html

 

Bu linklerin çoğunu emziren anneler grubundaki arkadaşlar önerdiler. Bana yardımcı oldukları için hepsine ne kadar teşekkür etsem azdır. Grubu var eden Blogcu Anne’ye de ayrıca teşekkürlerimi yollarım. Bu vesileyle emzirme reformundan da haberdar olduk. Sağa sola duyurduk.

Benim emzirme tecrübemde ilk hafta meme ucunda acı hissettim. Hatta bazen kanadığı bile oldu. Lansinoh’un meme ucu çatlakları için olan kremini sürdüm, ılık suyla yıkadım. En önemlisi de bebeğin memeyi doğru kavrayabilmesi için yardımcı oldum. Yanlış kavradığında memeyi ağzından çıkarıp tekrar verdim. Baya savaş verdik yani. Ama kısa süre sonra müdahaleye gerek kalmadan kendi kendine doğru kavramaya başladı. Acı ve çatlaklar da tamamen geçti.

Süt sağmak da sütü arttırıyor. Özellikle de bebek emdikten sonra memeler tamamen boşalmamışsa boşaltmak işe yarıyor. Böylece daha çok süt üretiliyor. Ben bu kısmında pek başarılı olamadım şimdilik.

Emzirme olayının bir de şöyle farklı bir yanı var. Şimdiye kadar başka başka anlamlar yüklediğiniz veya yükledikleri memeler asıl anlamına kavuşuyor. Artık olaya bakış açınız değişiyor. Bu konuyla ilgili düşüncelerimi şuradaki yazıdan daha güzel anlatamayacağım.

Nette bolca surf yaptırdığım bu yazıyı da burada sonlandırayım da internet serverınız biraz rahata ersin…

Bol sütlü günler…

İlk günler…

 

Merhaba, ben Tuna. Annem bana şimdilik türlü şekillerde hitap ediyor. Çoğu zaman onun minik balığıyım.. Hayatımın şu ilk günlerinde annemin hep benim yanımda olması, tam onu kaybettiğimi sandığımda gözümü açtığımda onun gülümseyen yüzünü görmek bana çok iyi geliyor. Babamın kokusuna da iyice alıştım, bana çok iyi davranıyor, çok iyi anlaşacak gibiyiz. Burada gece ve gündüz diye bir şey var. Annemin karnındayken fark etmeye başlamıştım. Geceleri uyumamız gerekiyormuş. Bunu da annemin karnındayken anlamıştım. Geceleri uyuyorum uzun uzun. Acıkınca da uyanıyorum. 4 saat uyuyorum, emip yeniden dalıyorum 4 saatlik uykuma. Gündüzleri beni memeden hiç ayırmayın. Hep emmek istiyorum. Acıkmasam da emmek istiyorum. Emmediğim zaman da annemin kucağında olmak çok iyi hissettiriyor. Annem de babam da ben kaka yapınca çok seviniyorlar. Birbirlerine gülümseyerek ne kadar güzel bir iş yaptığımı söylüyorlar. Bana da ” aferin ” diyorlar. Alışıyorum buraya. Annem yanımda olsun yeter bana…

İşte buna lohusa bunalımı denir !

 

Bebeğimizle eve geldikten sonraki ilk günler, aslında tam olarak doktor kontrolüne gidene kadar geçen 5 gün biraz zor geçti. Bebeğimin hiçbir zorluğu yoktu. Benim psikolojimdi dağılan.

Öncelikle sürekli aynı şeyleri yapıyor ve yapacak olmak bunalıma itti beni. Sonra evin kalabalığı bunalttı beni. Herkes bana yardım etmeye çalışıyor, ne istersem yapıyorlardı ama benim iyi hissememe yetmiyordu bunlar. Sürekli ağama krizleri geliyordu. Bunun ilki evdeki ilk gecemizde patladı. Bebeğin altını değiştiriyorduk. Tam o sırada oğlan kustu ve kustuğunu da burnundan aspire etti. Birden nefes alamadı ve morarır gibi oldu. Odanın çok kalabalık olması, hatta Ankara’daki babanneme online yayın yapmamız da cabası. Oğlanı kaptığım gibi ters çevirdim ve sırtına vurdum. Neyse ki hemen toparladı ama o gece eşim de ben de ne kadar büyük bir sorumluluk altında olduğumuzu çok iyi anladık ve ikimizin de üstüne bir karamsarlık çöktü. Ya ona iyi bakamazsak ???

İlk doktor kontrolünde ağlak ve berbat bir halde çıktım insan içine. Oğlan da doğum kilosuna ulaşamamıştı daha. Öyle çok emmişti ki kesin ulaşmıştır diye düşünmüştük biz. Doktor “OLABİLİR” dedi. Benim ağlamalarıma da ” NORMAL ” dedi, tabi sütümün bu durumdan etkilenebileceğini söyledi. Ama etkilense bile ben düzelince sütümün de düzeleceğini, bunun kalıcı bir sorun oluşturmayacağını söyledi. Bu beni biraz rahatlattı. Sonra annemle dertleştik, oradan alışveriş merkezine gidip yemek yedik. Oğlanı 5 günlükken dışarı çıkarmış olduk yani. Onun keyfi yerindeydi tabi, uyudu sürekli.

Bu sıkıntılarımın bir kısmını da bana doğru yöneltilen öneri bombardımanı oluşturuyordu. Oğlan kucağımda odadan bir çıkıyorduk, buyurun size seçmeler… üstüne bir şeyler giydir, uyurken kafasına battaniyeyi ört, her ağladığında emzirme… Benim tek istediğim “aferin, çok iyi bakıyorsun” şeklinde bir yaklaşımdı. Herkes kendi çocuğuna annedir, herkes kendi çocuğunu bilir en iyi. Ben de içimden geldiği gibi davrandım hep. Ama bu önerilerden kaçınmak için de odadan daha az çıkar oldum, bebeği kucağımdan indirmez oldum. 

Bu stresli dönemde yemek yemek de çok zor geldi bana. Zaten minik balık sadece 1 saat izin veriyordu bana, o sırada alelacele tıkıştırıyordum bir şeyleri ağzıma. Bir daha yemek yemekten hiç keyif alamayacağımı düşündüm. Doğumdan sonra eve geldiğimde tartıya çıkıp sadece 4 kilo verdiğimi görmüştüm. Ama bu lohusa bunalımı 8 kilo daha götürdü benden. 6,5 kilo fazlam kaldı.

Bunların hepsinin geçeceğini söyleseler de inanmıyordum ama işte size ilk elden bir bilgi : GEÇİYOR !!!

5 gün geçtikten sonra kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Hatta evin içinde kendi kendime süslenmeye bile başlamıştım. Ağlamalarım da bitti. Çok normaldi bütün bunlar, geçti gitti işte…

Kauçuk ve Hayat…

 

Bu kauçuk evlendiğimizde düğün hediyesi olarak gelmişti. Boyu 1 metre kadardı ilk geldiğinde, şimdi 2 metreyi geçiyor sanırım. Epey uzadı. Hamileliğimi yeni öğrendiğim günlerde çiçekleri sularken kauçuğun alt kısmında yeşil bir yaprağın filizlendiğini farkedip şaşırmıştım. 4 yılda ilk defa alt kısımdan bir dal uzatmıştı. Ama yeşil kısım o kadar güçsüz görünüyordu ki yanından biri geçerken çarpıverse hemen kırılacak gibiydi.  Hatta karşılıklı açılan iki camın rüzgarına bile dayanamayacaktı sanki. E o zaman ne demeye çıkmıştı o kahverengi gövdeden yemyeşil, taze, zayıf bir filiz? Nasılsa dayanamayacaktı, dayanması bir mucizeydi. Ne gerek vardı ki büyümeye çalışmasına, nasılsa bir darbede kırılıp yok olacaktı.

İşte o zaman anladım hayatı. Nasılsa bir rüzgar eser de kırılırım dememiş, inadına uzamıştı o filiz. Sonra 2 yaprak çıktı oradan, giderek daha da büyüdü. Hayata karşı şansını denemişti ve kazanmıştı. Artık onu da kalın bir kabuk koruyordu dışarıdan gelen darbelere karşı.

İşte bebeğimiz de böyle gelmişti dünyaya. İğ iplikleriyle bağlıydı hayata. Yaşamak için, büyümek için var gücüyle emiyordu. Uyuyup güç toplayıp yine başlıyordu emmeye. Onun hayata böyle tutunması karşısında gözyaşlarımı tutamıyordum.