Seyahat: Ankara Notları…

Yolculuğumuz arabayla 5,5 saat sürdü. İlk mola Sapanca’daki Berceste’de emme, alt değiştirme ile geçti. İkinci mola Ankara’ya yakın bir dinlenme tesisinde sadece  arabada emme şeklinde geçti. Yolun sonuna doğru biraz sıkıldı, müzik dinledik, daha iyi oldu. Araba hareket ettiği sürece araba koltuğunda oturdu.

Dedesi Park yatak almış, Kraft marka. Evde parça parça kullandığımız her şey tek parçada buluşmuş. Çok başarılı. Bilsem ben de bunu alırdım beşik yerine. Sonradan oyun parkı olması da harika.

Küvet de almışlar, ben bile almamıştım, arkadaşım vermişti. Hediye gelen kıyafetleri saymıyorum bile.

Uyku Düzeni: 9-9.30 gibi yatak odasında yatağın üstünde uyuyor. Uyuturken kimi zaman kucağımda salladım, kimi zaman da emzikle kendi kendine uyudu. Gece 12 gibi biz yatarken kendi yatağına kaldırdım. Bir güzel uyumaya devam etti. Sabah 6-7 arasında gülücüklerle uyandı. Gündüz uykuları da değişti. Sabah 2 saatlik uykusunu bazen uyudu, çoğu zaman 1’er saat kısa kısa uyudu.

Her gün yeni bir akraba ziyareti, yeni bir ev. Algıları iyice açıldı.

Annemlerin evindeki merdivenlerden korktu biraz. Sonra yavaş yavaş inince daha iyi hissetti.

Emme süresi kısaldı. Hem de azıcık ses çıksa emmeyi bırakıp sese bakıyor. Bazen de bir fırt çekip etrafı seyrediyor. Ben de onu izliyorum ses etmeden.

3-6 body’leri giyemiyor.
6-9’lar tam geliyor.
9-12 bile aldım, biraz büyük oluyor ama 1 aya kadar giydiririm büyük olasılıkla.

Bazen birine gülerken birden kafasını omzuma gömüyor utanarak. O kadar tatlı ki.

Dedesi üşümesin diye kaloriferleri çok yüksek ayarda çalıştırdı, o da ııııhhhlayarak gösterdi tepkisini. Burnu da çok tıkandı.

Dönüş zamanına yakın hastalandı. Gün içinde tek tük öksürmüştü. Gece baktım ki ateşi çıkmış. Çok yüksek değil, 38 civarında ama ilk defa böyle olduğu için biraz korktum. Ateş düşürücü ilaç verdim, emzirdim, uyumaya devam etti benim yanımda. Yatağına geri koymak istemedim gece boyu kontrol edebileyim diye. Başı kolumda olduğundan burnu da çok tıkanmadı, rahat uyudu. Önce doktora mı gitsek diye düşündüm, içimdeki ses sabaha kadar beklememi söyledi. Uykusunu rahatça alması daha önemli diye düşündüm. Tabi bu soğukkanlı halim beni çok şaşırttı. Demek böyle bir şeymiş anne olmak. 

Ertesi gün doktorla konuştum, hafif bir viral enfeksiyondur, antibiyotiğe gerek yok, burnunu açık tut, ateş düşürücü ver gerekirse dedi. Öksürük için ıhlamur önerdi. En fazla 100 ml, şekersiz. Ihlamur fikri çok hoşuma gitti. Özellikle de doktordan duymak. Bir an önce eve dönmek istedim, hemen çıktık yola, akşama İstanbul’daydık.

Hastalığını da özetle anlatmak gerekirse; ateşi yalnızca 2 gün sürdü, öksürük 1 hafta devam etti. Ihlamuru rezeneyle karıştırdım, severek içti. Önce kaşıkla veriyordum ama bardaktan direkt içmek isteyince öyle verdim. Döke döke içti. 2 gün içinde ben de hasta oldum. Zaten anneler hastalıkları bebeklerden kapıp antikor üretiyorlar, bu antikorlar da sütle bebeğe geçiyor ve bebeğin çabucak iyileşmesini sağlıyorlar. Yine harika bir mekanizma.

Bir Ankara seyahati de böylece sona erdi. 

Yorum bırakın